Menton ve Roquebrune-Cap-Martin

Bu yazımızda rotamızı Fransa’nın İtalya’dan önceki son durağı olan Roquebrune-Cap-Martin ve doğudaki komşusu Menton’a çeviriyoruz! Gerçek bir Cote d’Azur şehri, kızıl, pembe ya da sarımtırak renklerdeki toprak örtüsü ile çok renkli bir doğaya sahip.

Akdeniz’in ve güneşli gökyüzünün getirdiği bu mavi dokunuş ve ona eşlik eden palmiyeler ile dingin bir iklimin tadını çıkartmak istemez misiniz?

Mart’ın başlarında Menton’da dünyalar dolusu insan, limon bayramını kutlamak için gelir. Tam bir karnaval tadında geçen bu etkinlik hem baharın gelişini anımsatır hem de hoş vakit geçirmenizi sağlar.

Menton’u dünyaya tanıtan kişi ise 1880’lerde Doktor Henry Bennet olarak bilinir. Tüm diğer aristokrat Ruslar gibi hemşerileri Henry’e büyük saygı duyarlar ve buraya gelip kendilerine villalar yaptırırlar.

Menton’u Menton yapan şey ise bana göre sahip olduğu mikro klimasıdır. Onlarca bitki çeşidine ev sahipliği yapmaktadır ve içinde barındırdığı Val Rahmeh botanik bahçesi de bu çeşitliliği görmek için oldukça güzel bir mekandır. Elbette meyve ve sebzelerinin de böylesine lezzetli olma sebebi yine iklimi ve sahip olduğu güneşten süzülen ışıkla büyümelerindendir. Her sabah kurulan pazara gidip bu lezzetli yiyeceklerin tadına bakmayı unutmayın!

Menton ve Monaco arasında bulunan Roquebrune-Cap-Martin ise insanı yüzyıllardır etkilemektedir. Vallonnet Mağarası’nda ilk önce “homo erectus” diye tabir edilen atamız yaşamaktaydı. Bundan çok, çok sonra 970 yılında Comte de Vintimille Kontu buraya, olası saldırıları önlemek için bir şato inşa ettirdi. Rocabrua komünü daha sonra Grimaldi’lerin eline geçti ve Devrim döneminde de Fransızlaştı. Daha sonra Monaco’ya bağlandıysa da 1860 yılında vatandaşlarının Fransa’ya bağlanmak istemesiyle tamamen Fransızlaştılar.

Roquebrune’ı ziyaret edecek herkes gibi siz de onun büyüsüne kapılacaksınız: Le Corbusier, Avusturyalı Sissi, Churchill ya da Jacques Brel gibi… Onların yolundan gidip siz de bu eski ortaçağ şehrinin tarihi sokaklarına kendinizi kaptırın!