19 yüzyıl ikinci yarısı ile 20.yüzyıl başı, Paris, La Belle Epoque (Güzel Dönem) denilen muhteşem döneme tanıklık etti. Paris bu dönemde kültür, sanat, yaratıcılığın ve bilimin başkenti olma yolunda önemli isimleri ağırladı.

Özellikle 1856 yılında ilk defa gerçekleşen Paris Dünya Fuarında, o dönemin Osmanlı padişahı Abdülaziz ilk resmi ziyaretini bu vesileyle yapmış. Bu fuar vesilesiyle birçok sanatçı da Paris’e gelip sanatsal gelişmeleri yakından takip etmiş.

19. yüzyılda Çağdaş Batı resim sanatı çizgisinde bir gelişmeyi hedefleyen Türk resim sanatı, Osmanlı’nın son dönemlerinden beri Paris’i merkez kabul etmekteydi. Paris bugün de kültür ve sanatın başkenti olmayı sürdürmekte ve birçok insanı kültürel mirasıyla ağırlamaktadır.

 

<< Rehberli Paris turlarımıza göz atabilirsiniz >>

 

Paris by night

1889 yılının önemi Paris için çok büyük; çünkü bu yılda Dünya Ticaret Fuarı için Gustave Eiffel tarafından özel tasarlanan Eiffel kulesi ihtişamıyla fuara gelenleri büyülüyor ve Paris’in sembolü olarak günümüze kadar geliyor. O dönemde kule, bazı pariziyenlerin ilk görüşte hoşuna gitmese de büyük bir kitle tarafından seviliyor, bugün dahi Fransa’nın en önemli sembolü olan bu kule tüm dünyadan gelen ziyaretçilerin gözlerini kamaştırmaya devam ediyor. 1889 yılında Paris, Dünya Fuarı sırasında ilk kez elektrikli aydınlatma sayesinde ‘Işıklar Şehri’ adını aldı.

20.yüzyılın başlarında Paris Ekolü terimi ortaya çıkıyor. Bu terim 1910-1960 yıllarında Paris’te yaşayan ve Fransız olmayan sanatçıları ifade etmek için kullanılıyor. Bu yıllar arasında Paris sanat ortamı, çağdaş Fransız resmine büyük katkılar getiren çok uluslu bir yapıya sahipti.

Paris Ekolü sanatçıları arasında, Fransızların yanında Rus, Alman, Türk, Hollandalı ve Portekizli sanatçılar vardı. Abidin Dino, Fikret Mualla, Nejad Melih Devrim, Mübin Orhon, Selim Turan, Hakkı Anlı, Albert Bitran, ve Fahr-el-Nissa Zeid’den oluşan bir grup Türk ressamı da bu çok uluslu yapıda yer aldılar. Sanatsal ve entelektüel güçlü bağlar kurdular, kentte açılan en önemli sergilere davet edildiler, sanatsal gündemi günü gününe izleyip, dönemin önemli eleştirmenlerinin beğenisini kazandılar.

İkinci Dünya Savaşı ve işgal yıllarının yarattığı karışıklığa rağmen Paris savaş sonrasında da Avrupa sanatının önde gelen sanat merkezlerinden biri olmaya devam etti. Kent bu dönemde, çeşitli uluslardan sanatçıları, eleştirmenleri, koleksiyoncuları ve çok sayıda sanat galerisiyle hareketli bir sanat ortamına sahipti.

Bugün de birçok Türk yazar ve sanatçı Paris’e sıklıkla gelmekte ve bu güzel şehri gezmektedirler. Nedim Gürsel, Mine Kırıkkanat, Jak Şalom, Murat Özyaşar, Enis Batur…

Bize göre; Paris gelişimini ve güzelliğini, kültür ve sanata, mimariye ve tarihe verdiği öneme borçlu! Çok değerli sanatçılarla birlikte yılda 20 milyona yakın turist Paris’i gezmeye Dünya’nın dört bir yanından geliyor. Paris’te adım başı bir bina ya da sokakta küçük plaketlerde her ülkeden ünlü bir tarihi kişiliğin adına rastlayabilirsiniz. Mesela büyük şairimiz Yahya Kemal’in adı, kentin en alımlı barlarından birine sahip olan Closerie des Lilas’da bir masanın üzerinde plaket olarak sonsuzluğa armağan edilmiştir.

 

Haydi gelin birlikte Paris’i daha yakından tanıyalım:

Milattan Önce 250 yıllarında bölgeye yerleşmiş olan Kelt kabilelerinden Parizii’ler, Seine Nehri üzerinde, günümüzde üzerinde Notre Dame de Sion Katedrali’nin olduğu ada üzerinde ilk yerleşimlerini kuruyorlar. Kentin adı da bu ilk yerleşimci Gal halkından geliyor.

Parizi’lerin yerleştiği bu ada ‘Kent Adası’ olarak çevrilebileceğimiz Ile de la Cité adını taşıyor.

Notre Dame Kilisesi

Paris’te her zevke, her yasa ve kişiliğe göre çeşitli etkinlikler ve görülmesi gereken yerler var. Eğer Paris’e ilk kez geliyorsanız ve zamanınız da kısıtlıysa bizim önerimiz tüm önemli tarihi yerlerini, alışveriş bölgelerini, müzelerini turlarımız sayesinde zamanı verimli kullanarak gezmenizi öneririz. Böylece hem keyifle gezip hem de tarihini rehberlerimizden dinleyebilirsiniz. Bu sayede kaybolma ve oraya nasıl gideceğim derdi ortadan kalkıyor. Zamanı verimli kullanarak Paris’i anlayarak ve yaşayarak gezmek çok önemli.

Kentin tarihine dönersek… Şimdilerde Paris’te hayranlıkla izlediğimiz geniş meydanlar, parklar, emperyal caddeler ve binalar; 3. Napolyon döneminde ünlü mimar Hausmann tarafından planlanıp yapılmış.

O dönemde de antik ve ortaçağdan kalma pek çok sokak ve mahalle yıkıma uğramış, yerel halk ciddi bir direniş göstermiş ama İmparator’a direnmek nafileymiş.

Toplam 20 arrondissement ya da bölgeye göre planlanmış kentin sağ yaka diye adlandırılan, nehrin kuzey kıyılarında daha resmi bir görünüm varken, güneyde sol yakada ise daha bir avant-garde ve entellektüel bir hava hissedilir. Ne de olsa kentin en eski üniversitesi Sorbonne da bu yakada yer alır.

Özellikle St. Germain des Pres meydanı o kadar özgün atmosferini korumuş ki, meydanda karşılıklı yer alan Café Flore’e Jean Paul Sartre ve Café Bonaparte’a ise Albert Camus girip oturacakmış gibi bir görünüm var.

Sorbonne Üniversitesi binalarının olduğu bölgede eski antikacılar, sahaflar yan yana dizilirken nehre doğru özellikle Quartier Latin denilen bölge eğlenceli, etnik lokantalar, barlar ve kafeler yer alır.

Sol Yakada yer alan önemli mekanlarda Musee d’Orsay var. Ayrıca yine bu yakada Medici ailesinin yaptırdığı Luxemburg Sarayı, Bahçeleri ve Rodin Müzesi de gezilmeli. Sol yakanın tam ortası; Montparnasse, en kalabalık ve merkezi yeri. Paris’in en yüksek yapısının Eiffel olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Montparnasse kulesi Paris’in en yüksek binası olarak kayıtlara geçiyor. Tepesinde yer alan restoranın manzarası muhteşem. Yemek yemeden de manzarayı görmek için yukarı çıkabilirsiniz.

Sol yakada yer alan Fransa’nın sembolü Eyfel Kulesi ve hemen yanında yer alan ‘Champ de Mars Bahçeleri’ Paris’in incisidir. Buradan karşıya geçip karşı yamaçta yer alan Trocadero Bahçeleri ve tepesinde yer alan at nalı biçimindeki binalar simetrik olarak insanı şaşırtacak kadar düzgün planlanmış.

Champs Elysée

Sağ yakada elbette Zafer Takından başlayıp dünyanın en geniş ve en ünlü bulvarı boyunca doğuya doğru bir yürüyüş yapmadan Paris’i hissetmek mümkün olmaz.

Yol üzerinde sağ tarafta nehir kıyısında Bourbon krallarının yaptırdığı Grand Palais ve Petit Palais sonrasında Concorde meydanına gelince bir soluklanmak lazım. Çünkü burası ülkenin en büyük ve en kanlı olaylara sahne olmuş meydanı. Burası 16.Louis, Marie Antoinette, ünlü Fransız Devrimi’nin evlatlarından Danton gibi bir çok ünlünün giyotine gittiği yer.

Concorde meydanın ortasında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın hediye ettiği Luxor Tapınağı’ndan gelmiş sütun gözünüze çarpar. Concorde’dan başlayarak Dekoratif Sanatlar Müzesi ve arkasında ise Louvre Müzesi’ne kadar devam eden kentin en sık bahçesi Tuileries yer alır.

Eğer alışveriş yapmayı seviyorsanız Louvre’dan yukarı, Opera’ya doğru giden Opera Caddesi, Saint Honoré caddesi ve paralelindeki sokaklardaki mağazaları gezebilirsiniz. Özellikle öğlen ya da akşam üzeri buralarda yer alan İstiridye Barlarda soğuk şampanyayla Normandiya istiridyesi yedikten sonra bu sokaklarda yer alan antikacılar, tasarım mağazaları başka güzel görünür.

Eğer modern sanata meraklıysanız mutlaka uğramanız Paris’te gereken müzelerden birisi olan Centre Pompidou modern sanatlarda dünyanın en iyi koleksiyonuna sahip. Tabii yılın her dönemi önemli bir geçici sergi veya etkinliğe de rast gelebilirsiniz.

Napolyon öncesi Paris nasıl görünüyordu diye merak ederseniz, gideceğiniz yer Marais… Marais bölgesi, eski Yahudi gettosu olması nedeniyle herhalde Hausmann’ın gözünden kaçmış. Marais çok kısa sürede turistler tarafından keşfedildi ve şimdilerde daracık sokaklarında yürümek, kafelerinde yer bulmak biraz zor.

Eğer Paris’te istirahat eden Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret etmek isterseniz, Père Lachaise mezarlığına gitmeniz gerekiyor. Çok büyük bir mezarlık olan Père Lachaise’de Jim Morrison, Edith Piaf gibi birbirinden ünlü isimlerin mezarlarını da görebilirsiniz. Kaybolmamanız için rehberlerimizle gezmenizi öneririz.

Bütün bu anlattıklarımıza daha birçok şey ekleyebiliriz. Paris’te görülmesi gereken daha birçok yer var. Eğer zamanınız kısıtlıysa transfer hizmetimizden yararlanıp zamandan kazanabilirsiniz. Bununla birlikte tarihi bilgileri öğrenmeyi seviyorsanız, deneyimli Türk rehberlerle düzenlediğimiz turlarımızdan yararlanıp Paris’i 25 yılı aşkın tanıyan rehberlerimizle birlikte gezebilirsiniz.

<< Buraya tıklayarak turlarımıza göz atabilirsiniz >>

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir